Harun İstenci Afrodisias - Aphrodisias Antik Kentinde. | Aydın, Karacasu - Ağustos 2017 |
Kent adını, aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite’den almıştır. Aphrodisias ismi ilk olarak M.Ö. 2.yy da kullanılmaya başlanmıştır. Kent daha önce başka adlarla anılıyordu. Kullanılan isimler sırasıyla;
- Lelegonpolis
- Megapolis
- Ninoi
- Aphrodisias
- Kayra
- Geyre
1987 yılında UNESCO’nun Dünya Kültür Miras listesine girmiş olan Aphrodisias kenti, 2004 senesinde de uzmanlardan oluşan jüri tarafından en iyi on antik kent listesine girmiştir.UNESCO
Tetrapylon
Tapınağın hemen doğusunda ve kuzey-güney caddesi üzerinde yer alan bu anıtsal kapı İS. 2. Yüzyıla tarihlenmektedir. Korinth nizamında yapılmış olan bu yapı, Hellence, tetra: dört, pylon: kapı anlamına gelir. Dört tarafındaki dörder sütundan oluştuğu için bu adı almıştır. Tam olarak bir işlevinin olduğunu söylemek zordur. Tapınağın giriş binasının aksında değildir. Ancak tapınağa ulaşan merasim alaylarının burada toplanarak tapınağa gittiğini söyleyebiliriz. Genel anlamda bu yapı Aphrodisias’lı mimar ve yontucuların salt gösteriş amacı ile yaptıkları bir anıttır. Yapıda mimari olarak çok zengin tarzların bir arada kullanıldığını görmekteyiz. Düz, yivli, spiral yivli sütunların bazısı çift sütundan oluşur. Bazı sütunlar mavi mermerlerden yapılmıştır.
Batı alınlıkta kırık alanlık tarzının içerisinde akantus yapraklarının arasından çıkan Eros, Nike ve atlardan oluşan av sahneleri betimlenmiştir. Doğu alınlık ise yarım daire şeklindeki kemerden oluşur. Bu kemerin içerisinden Aphrodithe’nin yıldızı Venüs sabah akşam parlamasını sürdürmektedir. Nike ve Erotes’in rahatlatıcı şekilleri ile birlikte yarım daire şeklindeki eşiği, yapının 2. ve 3. kolonlarından baskı görünür. 16 sütun yeniden dikilmiş ve yapılan onarımlarda gerçeğine olabildiğince sadık kalınmaya çalışılmıştır.
Tetrapylon’un hemen doğusunda Aphrodisias mermer ocaklarının beyaz mermerlerinden yapılmış mütevazı bir mezar yer almaktadır. Burada Aphrodisias kenti için hayatının yarısını adayan ve Aphrodisias’ın ortaya çıkarılması ve tanınmasında büyük çaba harcayan Prof. Dr. Kenan T. Erim yatmaktadır.
Tetrapylon’un restorasyonu için çok büyük çaba harcayan Kenan Erim, yapının onarımının bitişi ve zamanın Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal tarafından açılışından üç hafta sonra sonsuzluğa ulaşmıştır.
Tetrapylon’un onarımı şimdiye dek Anadolu’da yapılmış en önemli restorasyondur. Antik devirde kullanılmış olan özgün parçaların %80’i kazılarda bulunarak yerlerine konulmuştur. Ayrıca yapının tümü hakkında bir fikir edinilecek bir yapılmıştır. Yapının onarımında Avusturyalı mimarlar, Türk arkeologlar ve ustaları görev almışlardır. Tetrapylon’un kolonlarının onarımı ve yeniden inşaatı 1990 yılında tamamlandı.
Piskoposluk Sarayı
Odeonun arka tarafında yuvarlak planlı ve etrafı sütunlarla çevrilmiş ve ortasından bir lahitin durduğu yapı, tanınmış bir Aphrodisias’lının anıt mezarıdır.
Odeonun batı tarafında yer alan yüksek duvarlı olan yapı, geç Roma devrinde eyalet valisinin konutu olarak yapılmış, daha sonraki yıllarda da Piskoposluk sarayı olarak kullanılmıştır. Ortadaki avlunun etrafını çeviren sütunların mavi rengi dikkat çekicidir. Üç apsisli binanın içerisinde irili ufaklı bir çok oda vardır.
Sebasteion
1979 yılında Prof. Kenan Erim tanrıça Afrodit ve Roma İmparatorluğunun ilk imparatorları olan Julia Cladius sülalesine adanmış büyük bir tapınak kompleksi buldu. Yapının üzerindeki yazıtlardan, binanın Sebasteion olarak adlandırıldığını biliyoruz. İsim ulu anlamına gelen Latince Avgustus sözcüğünün yunanca karşılığıdır. Roma’nın doğusunda bu kadar büyük ve özellikle kabartmalar yönünden zengin başka bir sebasteion yoktur. Yapı kuzey kapısından başlayan ve tiyatroda sona eren caddenin üzerinde yer almaktadır. Kült merkezi İmparator Tiberius devrinde (İS.14-37) yapılmaya başlanmış ve Nero devrinde (İÖ.54-68) bitirilmiştir. Yapım aşamasında birkaç kez depremler nedeniyle yıkılarak yeniden yapılan kült merkezinin ana yapıları İmparator Cladius zamanında tamamlanmıştır. Günümüzde tapınaktan geriye sütun temelleri, Corinthian stili sütun başlıkları kalmıştır. 4. ve 7. yy.daki depremlerin verdiği zararlara ek olarak, Türk ve Bizans dönemlerindeki göçlerde tapınağa büyük zararlar vermiştir.
Doğu-batı yönünde uzanmakta ve ızgara planlı kentteki, diğer hiçbir yapıyla da aynı hizada değildir. 80m uzunluğunda 14m genişliğinde karşılıklı iki uzun portikodan ve kaplama bir tören yolundan oluşmaktaydı. Batıdaki portiko uçları tetrapylonun da önünden geçen bir caddeyle birleşmektedir. Anıt üç ana yapıdan oluşmaktadır. Caddeye açılan giriş binası (propylon) iki katlıdır. On dört metre enindeki mermer döşemeli yol bir podyum üzerinde yer alan zafer tapınağı ile sona erer. Yolun her iki yanında üç katlı portikolar vardır. Bu yapıların ikinci ve üçüncü katlarındaki sütunlar arasında üzerlerinde özgün kabartmaların yer aldığı panolar yer almaktadır.
İkinci kat panoları mitolojik, üçüncü kat panıları ise imparatorlarla ilgili sahneleri içermektedir. Birinci kat arşitravı üzerinde yer alan yazıttan yapının olasılıkla akraba olan iki aristokrat aile tarafından yaptırıldığını anlıyoruz. Bunlar giriş binası ve kuzey portikoyu adayan Menander ve Eusebes isimli iki kardeş ve Eusbes’in karısı Apphias; Nike (zafer) tapınağı ve güney portiko ise Diogenes ve Attalus isimli diğer iki kardeştir. Bu kardeşler bu anıtı yaparak şimdiye dek adı hep Aphrodisias ile anılan ve soylu olmayan Zoilos’un kent ve Roma İmparatorları üzerindeki etkisini onun ölümünden sonra tekrar soyluların eline alması için bir fırsat olarak görmüşler ve Roma’ya, kentte kendilerinin de olduğu mesajını vermişlerdir.
İçteki ve dıştaki sütun başlıkları görülmemiş miktarda kabartma ve dekor panelleri içermektedir. Bunların en önemlileri Eros’un doğumu, Three Sebasteion Graces (üç mühlet), Delphi’deki Apollo, Meleager, Archiles, Penhesilea, Nyssa ve çocuk Dionysus. Ayrıca mitolojik figürlerin ve imparatorluk ailesi üyelerinin kalıntıları görülüyor. Bunlar Augustus, Germanicus, Lucius, Gaius Ceasar, Cladius ve Agrippa, Troy’dan kaçan Promethus ile birlikte Aeneas. Diğerlerinden farklı Claudius’un Britanya fethini ve Nero’nun Ermenistan’ı fethini sembolize eden ilginç bir kabartma grubu vardır. Augustus’un diğer ülkelerle sürdürdüğü savaşları ve diğer toplumsal ilişkileri betimleyen birçok fragman depremlerin etkisinden dolayı zarara uğramıştır.
Tüm bu görkemli yapının dışında, kent bünyesinde yer alan ev yapıları, felsefe okulu, heykeltıraşlık okulu da ortaya çıkartılmıştır. Bu yapıların çoğunda, figüratif yada geometrik tarzda işlenmiş mozaik kaplamalar, el işleri ve seramik kaplar bulunmuştur. 7. yy depremlerinden sonra bu evlerin birçoğu terkedilmiş, yada kötü bir onarımla yeniden kullanılmıştır.
Kısmen ortaya çıkartılan yapılar arasında, Akropolün güneybatısında, mezarlığı ile birlikte bir manastır, tiyatro hamamlarının güneydoğusunda da sonradan kiliseye çevrilmiş olan bir küçük bazilika yer almaktadır.
Aphrodisiaslıları bu benzersiz ve görkemli yapıtı yapmaya iten neden neydi acaba? Bunun yanıtını almak içiz uzaklara Troya savaşına gitmek gerekir. Öykünün ismi Aeneas efsanesidir. Azra Erhat ‘mitoloji Sözlüğü’ isimli yapıtında şöyle anlatır bu destanı : “Aeneas, Tanrıça Afrodit ve Troyalı prens Ankhises’in oğludur. Ankhises ile Troya Kralı Priamos amcaoğullarıdır. Hektor ile de aynı kuşaktandır. Bir tanrıça oğlu olması ona bir üstünlük kazandırmıştır. Yinede savaş yitirilmiş ve tüm Troyalılar öldürülmüştür. Aeneas babasını omuzlarına alır, çocuğunun elinden tutar ve kendisini izleyen karısı ile beraber Tanrıça Afrodit’in yardımı ile İda (Kaz) dağına kaçar. Odysseus destanını andıran bin bir maceradan sonra, karısını yitiren ve babası ölen Aeneas, oğluyla, ilerde Roma kentinin kurulacağı yer olan Palatinus Tepesine gelir. Burada Rutullar’ın kralı Turnust’u teke tek savaşta yener ve öldürür.”
Kazılarda ele geçen yetmişin üzerindeki pano, kazı evinin bahçesindeki deponun içerisinde korunmaktadır. Yakın gelecekte yapılacak yeni bir müzede sergilenmesi düşünülen bu kabartmalar zengin bir konu içermektedirler.
Üç güzeller, Apollon, Akhilleus ve Penstasilia, Troya’dan kaçan Aeneas, Dionizos ve Herakles gibi mitolojik konuların yanında, Avgustos, Lucius ve Gaius Sezar, Cladius ve Nero gibi imparator ve akrabalarına ait kabartmalar da burada yer almaktadır.
Paganizmin sona ermesinden sonra, depremlerden arta kalan kısımlar ile Sebasteion, bir alış veriş merkezi olarak kullanılmıştır. Kentin küçülmesinden sonra da yıkılmış ve sel sularının getirdiği alüvyonlarla kaplanmış ve üzerlerine Eski Geyre köyünün evleri yapılmıştır. Tüm bunların dışından Aphrodisias’ta büyük bir Yahudi topluluğundan, bunların Sinegog’undan ve bu topluluğun sempatizanlarından bahseden bir yazıt ve bulgular ele geçmiştir. Bu yazıtlarda çoğunun meslekleri ile beraber sempatizanlarının da isimleri yer almaktadır. Bu sempatizanlar, “Theosebeis” yani dindar olarak tanımlanmış olup, Yahudiliğe karşı sempati duyan ancak dinlerini değiştirmeyen kesim olarak adlandırılırlar.
Agora - Pazar Yeri
Agora İ.Ö. 1. yüzyılda planlanmış ve yapımına başlanmıştır. Odeonun güneyinde yer almaktadır. Özgün yapının etrafı çepeçevre sütunlarla çevriliydi. Bugün batı ve doğu köşelerindeki ion tarzı başlıklar taşıyan sütunların bazıları ayakta kalmışlardır. Kavak ağaçları ile yan yana ve onlarla yarışırcasına gökyüzüne tırmanan bu sütunlar tiyatronun üzerinden bakıldığında rahatlıkla görülebilir.
M.Ö. 1 yy.ın sonlarında yapılan bu Pazar yeri aynı zamanda, popüler bir toplantı yeri olarak kullanılmıştır. Doğu-batı doğrultusunda 200 metrelik mesafede sütunlu bir girişi vardır ve ion tarzındaki iki uzun portikodan oluşur. Kuzey ve güzeyde yer alan bu iki uzun portikodan, kuzeydekinin yapımına, güneydeki karşılığından daha önce başlandığı sanılıyor. Güneyin sütunlu girişi Tiberius’un girişi olarak bilinir. Sistematik eski araştırmalarda 1937 kazılarında İtalyan takımı oldukça değerli şerit şeklinde süsler çıkardılar ve Tiberius İmparator’unun övgü yazıtları ortaya çıkarıldı. Son yıllardaki kazılar kuzey bölgede Hadrian Banyoları’nın batısında ve agora kapısının güney doğusunda yürütüldü ve çok fazla sayıda yetenekli talaş yontucuları ve oymacıları ortaya çıkarıldı. Çoğu kabartmalar kutsal ya da bireysel portrelerle çevrili çelenk maskeler ve mitolojik dekorlar içeriyor. Agora’nın anıtsal kapısı Tiberius’un sütunlu girişi sonlarının doğusunda yer alır.
1937 yılında Tiberius portikosunda yapılan çalışmalarda, frizlerden bazılarında, İmparator Tiberius’un onuruna yazılmış bir ithaf yazıtı ortaya çıkartılmış ve bu portikonun agoranın bir bölümü olduğu anlaşılmıştır. Sütunların üzerinde kadın, erkek ve kutsal kişilerin yüzleri ile süslenmiş çok sayıda friz blokları da ortaya çıkmıştır.
Bulgular ve analizler neticesinde kuzey sütunun sırasının 1. yy.ın ilk yarısında tamamlandığını gösterir. Fakat bu sıranın batı ucu deprem neticesinde 2. yy.da onarılmıştır.
Agoranın doğu ucunda yer alan agora kapısı, 2. yy.ın hemen sonrasında yapılmıştır. İki katlı, sütunlu, nişli bu kapının her iki ucunda tonozlu iki tünel yer almaktaydı.
Depremlerden sonra bu kapı, agorayı sellerden korumak amacıyla bir çeşmeye (Nympheum) çevrildi. Önüne bir havuz yapıldı ve suların bu havuza akmasını sağlamak amacıyla pişmiş toprak künkler döşendi. Havuzun üzerindeki yazıttan anladığımız kadarıyla bu değişim 5. yy.a tarihlenir (Yani 4. yy depremlerinden sonra).
Agora kapısının nişlerini süsleyen çok sayıda heykel ve rölyef, havuzun duvarlarının yapımında kullanılmıştır. Kentauramachia, Gigantomachia, Amazonamachia bu sahnelerden bazılarıdır.
Agora kuzey tarafından küçük bir giriş binasıyla odeona bağlanmaktadır. Agoranın tam ortasından bir havuz yer almaktadır. Doğu tarafında söveleri ve lentosu ayakta kalmış giriş yer alır.
Tanrıça kolunun biri ileri doğru olacak şekilde uzun elbise giyer. Elbisenin şeridi üzerinde çok ilginç oyma kabartmalar bulunur. Güneş ve ay tanrıçaları 3 şükran duası Afrodit ile ortada, Afrodit ve 3 “Cupid” balık kuyruğuna sahip keçi üstünde oturuyor, bunlar tapınma için yapılmış putların çeşitli kopyaları üstündeki her şey birer sembol olarak karşımıza çıkıyor.
Aphrodite Tapınağı
Aphrodisias kentinin en önemli yapısı kuşkusuz Aphrodithe tapınağıdır. Tapınağın ilk yapımı Arkaik devirde gerçekleştirilmiştir. Kentlerinin Medler ve Babiller tarafından yıkılışından sonra Ninova’dan gelen Asurlular, bu gözden uzak yöreye Asur’un aşk ve güzellik tanrıçası İştar’ın kültünü de beraberinden getirdiler. Afrodisias‘da yapılan kazılarda ortaya çıkan bir kabartma üzerinde yer alan Asur kralı Ninos ve karısı Semiramis‘in betimleri de bu tezi doğrulamaktadır. İşte Aphrodithe kültünün temeli de bu mezopotamya kültürüdür. Tiyatro HamamlarıHeykel okulunun yanında, heybetli mavi gökyüzüne tırmanan on dört sütunu hala ayakta olan yapı, kentin kalbinin attığı yer olan Aphrodithe tapınağıdır. Anadolu’ya özgü İon tarzında yapılmış olan tapınakta, yapıyı çepeçevre saran kısa taraflarda sekiz, uzun taraflarda da on üçer sütun dizisi, olağan uzaklığın iki katı bir açıklıkla iç duvarlara ulaşmakta, böylece iki sütun dizisi ile çevrili izlenimi yaratmaktadır (Puseudo Dipteros tarzı). İ.Ö. 1. yüzyılda Zoilos tarafından yapımı başlatılan tapınak, İ.S. 130 yıllarında tam olarak bitirilmiştir. İmparator Hadrian devrinde yapının etrafını çeviren kutsal duvarları eklenerek yapıya son şekli verilmiştir. Bu kutsal alana, doğu yönde yer alan anıtsal bir giriş binasından geçilerek giriliyordu. Tapınağın içerisinde yer alan ve salt rahiplerin girebildikleri Sella denilen odada Tanrıça Aphrodithe’nin kült heykeli durmaktaydı. Aphrodithe tapınağı paganların (çok tanrılı dine inananlar) hac yerlerinden biriydi ve kendisine sığınanı korumak gibi bir özellik taşımaktaydı. Bir söylentiye göre de tapınakta salt erkek rahipler çalışıyordu. Kuzey bölgede yerleşmiş eski zamanların Aphrodithe Tapınağı şehir merkezini ve çekirdeğini oluşturur. Eski tapınağın bütün bu kalıntıları 40 kolonun 14’ünü içermekte ve bu kolonlar bir kere O’nun etrafınıkuşatmaktadır. İbadet yeri tapınağın ilk zamanlarından kalmış olmasına rağmen bugün M.Ö. 1.yy da başladığını görüyoruz ve Augustus bölgesi doğrultusunda tamamlandığı düşünülüyor. Bazı kolonları üzerine yaptıran kişilerin isimleri verilmiştir. Bazı mozaik yapıların Helenistik zamana ait tapınaklarda da bulunması buranın eski bir tapınak olduğunu gösterir. Aynı zamanda Cella’nın duvarlarının içerdiği heykeller uzaklaştırıldı ve kolonları dışa hareketleri ile yapı genişledi. Duvarlar arttırıldı. Doğu ve batı taraflarına apse yapıldı. Cella’da tapınma heykeli bulunmadı ama bütün özellikleriyle dışarıya taşınmış bir şekilde bulundu. Müzede yeni sergilenenler katılaşmış bir şekilde gösterilmekte ve Efes’in Artemis’ine benzemektedir.Tanrıça kolunun biri ileri doğru olacak şekilde uzun elbise giyer. Elbisenin şeridi üzerinde çok ilginç oyma kabartmalar bulunur. Güneş ve ay tanrıçaları 3 şükran duası Afrodit ile ortada, Afrodit ve 3 “Cupid” balık kuyruğuna sahip keçi üstünde oturuyor, bunlar tapınma için yapılmış putların çeşitli kopyaları üstündeki her şey birer sembol olarak karşımıza çıkıyor.
Banyolar ve Hadrian
Roma İmparatoru Hadrian, Anadolu’ya yaptığı seyahatlerin birisinde Aphrodisias’a da gelmiştir. Kent meclisi bu ziyaretin anısına bu hamamları yaptırmışlardır. Hamam kadın erkeklerin ayrı ayrı yıkandıkları iki büyük bölümden oluşmaktadır. Kuzey yöndeki girişin hemen önünde köşelerinde büyük sütunların yer aldığı mermer bir havuz yer almaktadır. Hemen sağ tarafta biri birine paralel odalar sırasıyla hamamın soyunma giyinme (apodetarium), soğukluk (frigidarium), ılıklık (tepidarium) ve sıcaklık (kaldarium) kısımlarını oluşturmaktadır. Yapının altında ısıtma sistemini oluşturan karmaşık galeri ve dehlizler hipocaust diye adlandırılmaktadır. Yapının genelinde kum taşı kullanılmış ve üzerleri mermer levhalarla kaplanmıştır. Hadrian Hamamı Yapının ön avlusu (paleastra) payeler, bunların arasındaki hatılları ve saçaklığıyla çok süslü bir bölümdü. Mermer elemanların üzerleri Aphrodisias yontu okulunun özelliği olan, akantus yaprakları içerisinde yer alan eros, insan ve hayvan figürleriylebetimlenmiştir. Saçaklığın konsol başlarını oluşturan dev mitolojik başlar müzenin girişindeki bahçe duvarlarının üzerinde sergilenmektedir.
Banyolar, Tiberius’un Sütunlu Yolu’nun batısında, İmparator Hadrian’nın hükümdarlığı sırasında 2.yy.da inşa edilmiştir. Kompleks yapı dört geniş odayla çevrili geniş bir merkezi konser salonu içerir, bu odalar; tepidarium, sudatorium, apoditerium ve frigterium’dur. Zorunlu imkanlarıyla burası binanın zorla kabul ettirilmiş yeridir; örneğin servis koridorlarının altındaki labirent yapı, su kanalları, fırınları.
Kentin güneyinde yer alan 24m yüksekliğindeki höyük, 7. yy dan sonra gözetleme yeri olarak kullanılmıştır. Tepenin batı yamacı boyunca kazılan hendeklerde, pitoslar, kerpiç duvarlar, pek çok ev aleti ve idoller ele geçmiştir. Pekmez tepede de yapılan çalışmalarda ele geçen çömlekler ve iki idol buranın geç neolitik, geç kalkolitik ve erken bronz çağlarına tarihlenmektedir. M.Ö. 1. yy.ın 2. yarısında akropolün doğu yamacının oyularak inşa edilmesiyle, şehir tiyatrosu yapılmıştır. Kazı çalışmaları öncesinde, tamamen eski Geyre evleri ile kaplı olan Akropoldeki kazılar, National Geographic Society’nin desteği ile başlatılmıştır. Şimdiki durumuna bakarak, tiyatronun 2. yy.da ve Bizans döneminde birtakım onarımlardan ve değişimlerden geçtiğini söyleyebiliriz.
Tiyatro
1960 yıllarının başında tiyatroyu kazmaya karar veren Prof. Dr. Erim için en önemli sorun, tiyatronun üzerinde yer alan Geyre köyünün evleri idi. Tiyatro önce eski evlerin sakinleri Yeni Geyre köyünde yeni yapılan evlerine taşındılar. 1966 yılında kazıya başlandı. İki bölümlü oturma sıralarının alt bölümü (alt kavea) ve sahne binasının alt katı sağlam olarak ele geçti. Kazılar sonucu tarih öncesi ve tarih sonrası devirlere ait, tiyatronun koruma altına alınmış kısmı ve çok sayıdaki heykel ve kabartmalar kadar, birçok değerli sanat eseri bulunmuştur. Ayrıca sahne binasında birçok heykel bulundu.Kentin güneyinde yer alan 24m yüksekliğindeki höyük, 7. yy dan sonra gözetleme yeri olarak kullanılmıştır. Tepenin batı yamacı boyunca kazılan hendeklerde, pitoslar, kerpiç duvarlar, pek çok ev aleti ve idoller ele geçmiştir. Pekmez tepede de yapılan çalışmalarda ele geçen çömlekler ve iki idol buranın geç neolitik, geç kalkolitik ve erken bronz çağlarına tarihlenmektedir. M.Ö. 1. yy.ın 2. yarısında akropolün doğu yamacının oyularak inşa edilmesiyle, şehir tiyatrosu yapılmıştır. Kazı çalışmaları öncesinde, tamamen eski Geyre evleri ile kaplı olan Akropoldeki kazılar, National Geographic Society’nin desteği ile başlatılmıştır. Şimdiki durumuna bakarak, tiyatronun 2. yy.da ve Bizans döneminde birtakım onarımlardan ve değişimlerden geçtiğini söyleyebiliriz.
Stadyum
Aphrodisias Stadyumu, kentin en iyi korunmuş ve en görkemli yapıtı olmakla birlikte Ege bölgesindeki eski stadyumlardan en iyi korunanıdır. Kentin kuzeyinde yer alan stadyum, dünyanın en önemli antik yapılarından birisidir. Şehrin kuzeyinde olan stadyum 262 metre uzunluk, 50 metre genişlik ve 30.000 izleyici alabilecek oturma sıralarına sahiptir. Elips plan tüm seyircilerin etkinlikleri rahat izlenmesini sağlıyordu. Genellikle atletizm ağırlıklı spor etkinlikleri için kullanılan stadyumlar, gerektiğinde halk oylamaları ve diğer yarışmalar içinde kullanılırdı. Roma devrinde stadyum birçok atletizm müsabakalarına ve festivallere sahne olmuştur. Bu müsabakalar, Asya Minor’unda, Yunanistan’daki Olimpik ve Pythian oyunlarının bir modeli halindedir ve Yunanistan’daki aynı tip oyunlara verilen isimleri almışlardır. Bu Roma izninin alındığını gösterir ve bu iznin alınması onur işareti olarak düşünülmüştür.
Aphrodisias’ta bu oyunlar, Olimpik değil de Pythian olarak kabul edilir. Bunlar İmparatorluk onuru olarak düzenlenen Godineia festivalleriyle tamamlanmıştır. Stadyuma doğu ve batıda yer alan iki tonozlu galeriden giriliyordu. İ.S. 7. yüzyılda tiyatroda ciddi hasarlara yol açan depremden sonra, stadyumun doğusundaki yarım yuvarlak kısmı, duvarlarla yuvarlak bir hale getirilmiş ve arena olarak kullanılmıştır. Oturma sıraları kendi devrinde dükkan ve depo olarak kullanılmış olan, eğik tonozlar üzerine yapılmıştır.
Aphrodisias’ta bu oyunlar, Olimpik değil de Pythian olarak kabul edilir. Bunlar İmparatorluk onuru olarak düzenlenen Godineia festivalleriyle tamamlanmıştır. Stadyuma doğu ve batıda yer alan iki tonozlu galeriden giriliyordu. İ.S. 7. yüzyılda tiyatroda ciddi hasarlara yol açan depremden sonra, stadyumun doğusundaki yarım yuvarlak kısmı, duvarlarla yuvarlak bir hale getirilmiş ve arena olarak kullanılmıştır. Oturma sıraları kendi devrinde dükkan ve depo olarak kullanılmış olan, eğik tonozlar üzerine yapılmıştır.
Afrodisias - Aphrodisias Müzesi
Kaynakça; www.aphrodisias.org adlı web sitesinden alınan yazılar ile Harun İstenci'nin çektiği fotoğraflar İstenci üzerinde birleştirilmiştir.
Bu içerik Harun İstenci tarafından aşağıda belirtilmiş olan kategoriler altında oluşturulmuş ve yayınlanmıştır. İçeriğin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur. | İstenci Systems
1997 yılında İstanbul'da dünyaya geldi ve memleketi Kastamonu. Çocukluğundan bu yana bilgisayar sistemleri üzerinde çalışıyor ve internet üzerinde içerik üretiyor...
Harun İstenci Resmi Web Sitesi | Hakkında Daha Fazla > |
Yorum Gönder
Yorum alanı herkese açıktır. Olağan dışı bir yorum algılandığında topluluk politikalarımız gereğince 24 saat içinde kaldırılacaktır.